22 Şubat 2011 Salı

Şubat Günlükler

Bilmediğim bir sürü şey var, aklımın almadığı yığınla şey. Yön bulma duygum gelişmiş olsa da kaybolma potansiyelim var, zira ayakların hafızası olduğuna inanmıyorum artık. Hayatın büyük olduğuna da inanmıyorum, biliyorum ne kadar zavallı olabileceğini. Etrafımda durmadan konuşan bir sürü insan var, susarlarsa unutulacaklarını zannediyorlar. Unutulmaktan deli gibi korkuyorlar. Korktukça daha çok konuşuyorlar, sesleri yükseldikçe anlamsızlaşıyor cümleleri. Duyduklarımı anlamıyorum bir süre sonra, istemiyorum da anlamayı zaten. Unutulmak o kadar kötü değil, yaşamış biri olarak söylüyorum.
Ayaklarımı balkon demirlerine uzatıp limonlu çay içmek istiyorum mesela ben, Kuğulu Park’a gidip kuğulara bakmayı, sonra biraz yürümeyi, salak saçma bir sürü şeye kahkahalarla gülmeyi falan. İstemek yetmiyor, inanın bana bunu iyi biliyorum. Hastayım, yorgunum, yaşlanıyorum. Ve gittikçe artıyor aklımın şeytanları.
Ben kendime tahammül edemezken kim, neden tahammül etsin bana? Bu sorunun cevabını arıyorum. Dostlarımdan biri “Mayanda olmayan şeylerin peşine düşme.” diyor. Normal sayılan onca insan gibi mutlu olduğuma inandırabilirim herkesi oysa ben. Kendime yalan söylemeyeceğimi iddia da etmedim hiçbir zaman, pek de güzel yalan söylerim kendime. Ahlaki yozlaşmam had safhada görüldüğü üzere.
Konuşmaktan, anlatmaktan, anlamaya çalışmaktan yoruldum. Dursam bir süre, rahat bıraksam kendimi. Kendini hırpalayan insanlarla dolu çevrem, hak etmedikleri acılar yaşatıyorlar kendilerine. Ben neden geri kalayım ki? Kendimle olan kavgam bitmiyor, doğru olan ne onu da bilmiyorum. Bu noktada yazının ilk cümlesine geri dönmeliyiz belki de. Bilmediğim bir sürü şey var işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder