12 Aralık 2011 Pazartesi

Yalnızlık Her Zaman Takdir Ettiğimiz Bir Erdem Değildir, Olmamalıdır!

Belediyenin doğal gaz çalışmalarından, bu çalışmalar yüzünden elektriklerin kesilmesinden, elektrik kesintileri yüzünden mr cihazının çalışmamasından nefret ediyorum. Elektriğin gidip gelmesi, düşük voltaj falan derken bilmem kaç teslalık mr cihazının sinyal alamamasından, bu sorunun iki gün boyunca çözülememesinden, koskocaman şehirde açık mr cihazı bulunan iki merkez olmasından da nefret ediyorum. Bu kadar nefretin beynimde yarattığı basınç damar tıkanıklığını artıracak, evet bundan eminim.
Dün akşam tam da bu saatlerde Sema bizdeydi, çok eğlendim, çok mutluydum. Ama şimdi kendimi garip hissediyorum. Evet, sevgilimle birkaç dakika önce konuştuk, elbette beni sevdiğini söyledi. Ben de onu sevdiğimi söyledim. İyi olduğumu, merak etmemesini falan da söyledim. İyiyim aslına bakılırsa. İki gündür mr çektiremediğim gerçeğini saymazsak-bu çok sinir bozucu- iyiyim. Daha iyisi mümkün mü? Elbette.
Dün akşam tam da bu saatlerde Sema bizdeydi, çok eğlendim, çok mutluydum. Şimdi o kendi evinde, Ricky Martin videoları falan paylaşıyor. Shakira’ya geçti az önce. Ben de “kurtulmam lazım kara böcüklerden” diye şarkı söylüyorum.
Biraz hasta olabiliriz; ama biraz. Bunu kabul ediyorum.
Buradan uzaklardaki sevgilime selam söylüyorum.

1 Aralık 2011 Perşembe

Hayatın Manası, Ruh Yolculukları ve Türlü Mutluluk Formülü

Her şeyin iyi olduğu zamanlar vardır, nadir de olsa yaşamışsınızdır o zamanları. Her şey iyidir, sorunların eninde sonunda çözüleceğini bilirsiniz. Sakinsinizdir, alışkın olmadığınız kadar sakin. Huzurlu bile sayılabilirsiniz. Hayatın o kadar da karmaşık olmadığını, bütün kavramların değişebileceğini, bir gün işsiz kalabileceğinizi, ölümün inkâr edilemez bir gerçek olduğunu, deli gibi sevdiğiniz adamın günün birinde çekip gidebileceğini, onsuz da nefes alabileceğinizi, önyargıların kimi zaman yanlış olmadığını, kesin yargılardan kaçınmak gerektiğini, hiçbir şey beni şaşırtamaz dediğiniz an sizi şaşırtacak bir şeyler olacağını, borcunuz yüzünden elektriğin kesilebileceğini, hastalanabileceğinizi, konuşmaktan kaçındığınızı şeyler olabileceğini, tepkisiz kalmanın kimi zaman kötü olmadığını, bazı insanları ne yaparsanız yapın değiştiremeyeceğinizi, kimi kitapları asla okuyamayacağınızı, tesadüf diye bir şey olmadığını, istemeseniz de birilerinin canını yakabileceğinizi, ailenizin bile size sırtını dönebileceğini, akrabalığın her durumda arkadaşlıktan öte olduğunu yine de bazı dostlarınızın kardeşinizden yakın olabileceğini, düşünmeden sarf ettiğiniz cümlelerin çok sevdiğiniz birini incitebileceğini, bunu fark ettiğinizde özür dilemek için bile çok geç olduğunu, affetmenin bazen kötü bir seçim olduğunu, oyundan çekilmenin her zaman korkaklık demek olmadığını ve korkmanın o kadar da kötü olmadığını öğrenirsiniz. Öğrenmek sizi çok iyi bir insan yapmaya yetmez elbette.
Her şeyin iyi olduğu zamanlar vardır, huzurlu bile sayılabileceğiniz zamanlar.

29 Kasım 2011 Salı

Ağaç Pastası veyahut Bir Kadının Hayatla Hesaplaşması

Malzemeler: 140 gr un, 70 gr fındık içi, 140 gr pudra şekeri, 1 paket vanilya, 6 yumurta

Yapılışı: 6 yumurta yumurta tenceresine kırılır, 140 gr pudra şekeriyle beraber hafif ateş üzerinde yoğurt kıvamına gelene kadar çırpılır. Bu karışıma un ilave edilir, yavaşça karıştırılır. Yağlanmış, unlanmış tepsiye muntazam şekilde yayılır. Orta hararetli fırında pişirilir.
Üzerine pasta kremi sürülüp rulo şekline getirilir, uçları kesilir. Kesilen parçalar rulonun üzerine konur, bardak şekli verilir. Muntazam şekilde sıkılan kakaolu krem şanti, vanilya ve yağlı pasta kremiyle çatlaklar düzeltilir. Daha önce bardak şekli verilen ruloya ağaç şekli verilir. Mantar ve yapraklarla süslenir.Yapraklara ve ağacın gövdesine fındık içi serpilir. Budakların üzerine kakaolu kremle ince şeritler yapılabilir.

Bu pastayı yapabildiğim zaman kendi rönesansımı yaşayacağım, biliyorum bunu.

Evde Oturmayı Benimsemek veyahut İş Hayatının Bunalttığı Kadınlar Kulübü

Çayı akide şekeriyle içen bir kadın olmak istiyorum bugünlerde ben. Kışın mutlaka kestane şekeri yiyen, reçel yaparken kaç dakika kaynatmak gerektiğini, turşu suyunun ne zaman köpüreceğini bilen bir kadın. Yaş ceviz kabuğunun elleri boyayacağını, incir yaprağı sütünün siğillere iyi geleceğini anlatmak istiyorum dost sohbetlerinde. Zeytinyağlı yaprak sarma yapmak, kuru fasulye pişirmek istiyorum. Güve gelmesin diye kazakların arasına beyaz sabunlar yerleştirmek, ayaklarımı toplayıp pencereden sokağı seyretmek, misafirlere kahve yapmak gibi sıradan isteklerim de var. Hayatın o saçma karmaşasından, iyi insanların başına gelen kötü şeylerden, hastalıklardan, yokluktan, beterin beteri var diyerek avunmalardan, kendini dünyanın merkezi zannedenlerden, kendisi mutsuz olduğu için herkesi mutsuz etmeye çalışanlardan, her şeyi eleştirenlerden, zorbalardan, başarıyı parayla ölçenlerden, paranın önemsiz olduğunu iddia edenlerden, durmadan saf değiştirenlerden, bir şeye körü körüne bağlananlardan uzak olmak istiyorum.
Ben etekleri uçuşan elbiselerimle serin bakışlı bir kadın olmak istiyorum.

Yemek Tarifi Defterleri Her Eve Lazım, Değil mi?

Her şeyin birbirine karıştığı zamanlardan söz etmiştim, çok değil daha bir-iki gün önce. Doğruyla yanlışın, iyiyle kötünün çoktan birbirine karıştığı bir zamanda ben inceliklerden falan da söz etmiştim. Çocukluk işte.
Canım sıkılıyor; öyle gelip geçici bir can sıkıntısı değil mevzubahis olan. Şöyle sağlam, göğüs kafesinde kocaman bir taş varmış da zor nefes alıyormuşsun gibi bir can sıkıntısı yaşanan. Hani içinden tek kelam etmek gelmez ya. Hani kimseyi görmek istemezsin, kitapların işe yarayacağını ummaktan çok önce vazgeçmişsindir.
Ve her şey gibi bu can sıkıntısının da bir sonu olduğunu bilirsin. İnanmasan da içten içe bilirsin. Güneş doğana kadar uyuyamazsın, sonra derin bir nefes alıp –göğüs kafesindeki o kocaman taşa inat derin bir nefes- kaldırırsın bedenini yataktan. Aynadaki yansımana şöyle bir bakıp geçersin. Sonra mutfağa gidip çay demlersin. Çayın kokusu iyi şeyler hatırlatır. Henüz hiçbir şey çözülmemiştir, evet canının sıkılmasına neden olan her neyse orada hayatının orta yerinde durmaya devam etmektedir. Ama sen bugün -en azından sadece bugün- onu umursamamaya çalışırsın. Görmezden gelmek iyi; ancak uygulanamaz bir öneridir. Sonra kahvaltıyı hazırlarsın. Kahvaltıdan sonra bir bardak keyif çayı doldurursun kendine. Kitaplığı düzenlemek gelir aklına, vazgeçersin hemen. Eski mektupları okursun, fotoğraflara bakarsın. Öğlen yemeği için bulgur pilavı pişirsin, domatesli biberli. Sonra yine çay demlersin. Çay her zaman iyi şeyleri hatırlatır. Bulaşık yıkarsın ıslık çalarak. O şarkıyı hatırlamaya çalışırsın. Şarkının sözlerini hatırlasan melodisini unutursun. Can sıkıntısı arada bir yoklar bedenini. Ortada hiçbir neden olmamasına rağmen bir çözüm yolu bulacağını hissedersin. Hissediyorsan biliyorsun demektir, bunu hatırladığına sevinirsin. Akşamüstü hava biraz serinler. Ayazın nostaljisi olup olmadığını falan düşünürsün. Annenin eski yemek tarifi defterlerinden elmalı kurabiye ve tarçınlı kek tariflerine bakarsın.
Can sıkıntın geçmez belki; ama bir günü çalarsın hayattan. Eninde sonunda bir çıkış yolu bulacağından emin kendini kâbusların kollarına bırakırsın.

Elma Sirkesi Yapmayı Öğrenmeliyim

Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Bunu anlamak için çok zeki falan da olmaya gerek yok. İnandığım her şeyin yerle bir olduğunu gördüm ben. Bununla övünecek kadar zavallı değilim. Şimdilerde inanmaktan vazgeçtim, desem yalan söylemiş olurum. Hâlâ inanıyorum ve bunu çok salakça buluyorum. Şu sıralar çaya, kahve kokusuna, menekşelere falan inanıyorum. Kitaplara, filmlere, şarkılara ve aşklara inanmaktan vazgeçtiğimi duymak kimseyi şaşırtmaz sanıyorum.
Yağmur yağsın istiyorum, bu şehrin kuru ayazından nefret ediyorum. Ömrüm boyunca aynı şehirde yaşamış olmaktan da nefret ediyorum. Konuşmak gelmiyor bu aralar içimden. Bu halimi depresyona bağlamaya çalışacaklara katıla katıla gülüyorum. Yorgunum, yorgunluğumun öyle matah bir sebebi de yok üstelik. Durmak istiyorum, sadece durmak.
Akşamüstleri sokaktan kediler geçsin istiyorum. Mutfak penceresinde küçük menekşe saksıları olsun istiyorum. Oysa ben çiçeklere su vermeyi unuturum. Madredeus dinlemek istiyorum ya da Jehan Barbur. Jehan Barbur konserine gitmek istiyorum, o konsere sevgilimle gitmek istiyorum. Oysa sevgilim çoktan gitti Jehan’ı dinleyemeye başka biriyle. Bunu evet sadece bunu kıskanıyorum. Doktor yola çıkamayacağımı söylüyor; ama ben gece yarısı otobüse binmek istiyorum, uzaklaşmak istiyorum. Deniz kokusu falan bahane ben başka bir şehir istiyorum.
Kutu gibi bir ev hayal ediyorum. Çiçeklere su vermeyi unutacağımı bile bile balkonda sakız sardunyalar olsun istiyorum. Dostlarıma güzel yemekler yapayım istiyorum, evimden misafir eksik olmasın istiyorum. Kitaplara dalmak istiyorum, tekrar öykü yazayım istiyorum. Yağmur yağsın istiyorum.
Ben biraz durmak istiyorum. Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Bunu göz ardı ederek yaşamanın yolunu bulmak istiyorum. Seslerden yoruldum, çok mu saçma bu?

23 Şubat 2011 Çarşamba

Yani

Bu daha başlangıç. Fırtınadan arda kalanları toplamak niyetindesin. Ama bazen fırtına sadece fırtınadır. Tutunacak hiçbir şey kalmamıştır. Ölümün cesaret istediği yalanıyla yüzleşirsen korkaklığın mideni bulandırmaya başlar. Bu daha başlangıç. Aynaya yansıyan suretini tanıyamadığından dem vurursun içki sofralarında. İçki sofralarında kimse kimseyi dinlemez oysa. Herkes kendi acısına kulak misafiri olur. Her acı sahibine ağır nihayetinde.
Bu daha başlangıç. Önce yalnız olduğunu kabul etmelisin. Yalnızsın ve hiçbir soluk değiştiremez bunu.
Fırtına sadece fırtınadır bazen. Kemiklerini unufak eden içindeki seslerdir. İçindeki seslerden kurtulmanın bir yolunu bulana kadar susmanı tavsiye ederim. Zira konuştukça farkına varacaksın, hayat bu kadar!